BÜYÜMEK
Büyümek, bir fidan gibi, belki de bir tohum aslında. Toprağını delmek ve ulaşmak güneşine. Bir anne karnındaki bebek gibi, masumca nefes alacağı günü beklemek, dünyanın en güzel müziğini dinlemek annesinin kalp atış ritminde.
Büyümek sancılardan tecrübe edinmek, bazen dağları aşmak, düz ovada yalnız kalmak, yorulmak, kendine duvarlar örmek, sonra da o duvarları yıkmak.
Büyümek, dünü unutmadan rehber edinmek kendine, yarınını düşünmek planlamak ama bugünü yaşamak için çabalamak.
Büyümek; su altında kalmak, alışmak ve yüzeye ulaşmak. Okyanusları geçmek, durgun suda boğulmamak.
Büyümek, içindeki çocukla hesaplaşmak, onu bulup çıkarmak, onunla birlikte yıl almak hayatta. Büyümek, büyürken çocuk kalmak, masumiyetini kaybetmeden.
Büyüyordum, içimdeki çocuğun bana küstüğünü bilmeden, anlamadan, onunla konuşmadan, hesaplaşmadan.
Büyüdüğümü sanıyordum oysa, geçmişimi rehber aldığımı sanarak, travmalarımın esiri olarak. Kendime yollar çiziyordum, gelecek kaygısıyla bugünümü yaşayamadan. Büyüdüğümü sanıyordum, sandığım sancılarımda acılarımı taze tutarak. Heybemde büyüttüğüm egomla.
Hayallerim çıkmaz sokaklara çıktığında anladım büyümediğimi.
İcimdeki kanatsız kuşların kafeslerde kaldığını ve yaralandığını.
Oysa kendime çizdiğim hayat çok başkaydı, yaşadıklarım bambaşka. Kendi ördüğüm duvarlarda kapılarım kapalı, ellerim kelepçeli, ayaklarımda pranga, kilitli kalmıştım, çocukluğumda, gençliğim de. Gözlerimde perde, bir filmin başroluydum, ama senaryosunu bilmediğim.
Şimdi görmeliyim, ayağa kalkmalı, içimdeki çocuğu serbest bırakmalı, kafeslerindeki kuşların kanatlarını onarmalı ve özgürlüğüne kavuşturmalıyım.
Bir ben var benden içeride, onunla bir olmalı, biz olmalıyız. Ben hazırım biz olmaya…
Daha FazlaLabirent
Hayat bir labirent insanın kendi içinde yaşadığı, yollar bulup çıkardığı, çıkış yolu sandığı.
Kendini bilmediği, bulmadığı. Bilseydi ki bütün yollar kendine çıkıyor, koşar adım gitmez miydi? Gitmezdi.
Varoluş; hep merak ettiğimiz Gayb.
Teslimiyet doğduğumuz anda bize verilmiş bir düşünce.
Masumiyet belki de biraz kaybetmemek adına savaş verdiğimiz.
Kendi içimizde ördüğümüz duvarlar, hapsettiğimiz masumiyetiniz ve kaybettiğimiz kendimizle.
İçimizdeki çocuk ağlarken, bilmediğimiz, duymadığımız bir yerlerde; labirentte kalmak belki de korkuttu bizi hep. Yalnız kalmak, belki de çıkış; içimizdeki çocukla konuşmakta ve anlaşmakta idi. Belki de labirentte kendimizden sıyrılmak ve biraz uzaktan bakmak her şeye.
Cesaret birazda, her şeyin sonu dediğin yerde bir ışık belirmesi. İçinden bir sesin sana gel demesi.
Yalnızlıktan korkmak! Yalnız olduğunu bilmek ama korkmak, söyleyememek.
Bilir misin? En karanlık sabahın bile ardından güneş doğar. Yeni umutlar ve mutluluklarla.
An biter; acısı kalır, hatırası kalır, mantığı kalır ama en çok ne kalır biliyor musun? Yanına kâr kalır arkadaşım; sevdiklerin, sevgilerin, söylediklerin, vazgeçtiklerin, sabrettiklerin….
Daha FazlaÖyle bir yazı…
Bazen kelimeler ağır gelir. Öyle bir ağırlıklık ki bu kalbin dayanamaz sanırsın. Susmak istersin susamazsın, dilin sussa beynin susmaz çünkü, kalbin susmaz. Sen, kalbin ve beynin konuşmaya başlarsınız. Doluya koyarsın almaz, boşa koyarsın dolmaz.
Birisi iyi yönünü anlatır, diğeri kötüyü, birisi mutlu günlerden bahseder, diğeri hayal kırıklıklarından.
Hangisini dinlesen sonunda kalbin acır. Önce bir sızı kaplar içini. Sussunlar istersin, en sevdiğin şarkılar gelir aklına ama hep hüzünlüdür, biraz boynu bükük.
Ne olacak diye sorarsın öteki yanına, bazen bekle der, bazen git. Bazen sus der, bazen anlat. Sen anlatmışsındır aslında ve görmüşsündür karşındaki kalbin sağır olduğunu….
Bazen hiçbir şey yapmak, aslında çok şey yapmaktır. Düşünmek, planlamak…
Hayat çok kısa ve sen değerlisin, öğretilmedi biliyorum sana bu ama bana inan bu dünyada en değerli olan kendinsin. Bu nedenle bırak akışına evren adaletini göstersin, sen çekil kenara ve hedeflerine odaklan.
Gri Hayatlarda Toz Pembe Olabilmek
Hayat zor bir yolculuk, imtihanlar silsilesi.
Kimisi eline batan kıymıkla kıyameti kopartırken kimisi canının parçasından olur da konuşamaz. Kalbin elinde atar da kuş gibi kanat çırpar yine de özgürlüğüne kavuşturamazsın.
Sevmek zor olsa da herkes bir kere düşer onun peşine. Sevgi acıyla yoğrulur, yoğrulur ve olgunlaşır insan sevdikçe.
Sevdikçe büyür, sevildikçe yücelir. Nice sevgisizliklerde kanar küçücük kalpler. Kanar da kimse görmez, göremez. Sessiz çığlıkları karışır rüzgarın sesine duyamazlar.
Gri hayatlar yaşanır her gün kim bilir hangi ışık yanan dairelerin içinde. Koca şehirde kim bilir kaç kişi ağlar sessizce.
Sende gri hayat yaşadığını düşünüyorsan kaldır başını gökyüzüne bak. Mavinin bin bir tonu var. Gri gibi. Gri dediğin bir renk siyah ile beyazın karışımı. Hayatındaki siyahları azaltırsan elinde beyazlar kalır. Yavaş yavaş beyaza döner, kırıldığın kalbindeki kanla sula onu bak pembe oldu işte.
Ne kadar zor olursa hayat, ne kadar çetin olursa imtihanın unutma kalbindeki kırıklar büyütecek seni ve griliği alıp pembeliğe çevirecek. Bunu ancak sen yapabilirsin.
Gücünün farkında olmalısın.
Daha FazlaBazen…
Yeniden başlamak;
Büyük resme bakmak;
Hayatı ıskalamamak;
Mutlu olmak;
Umutla bakmak geleceğe,anının kıymetini bilmek ve şükretmek sahip olduklarına.Her gün yeni bir umutla merhaba demek doğan güneşe.
Sevdiklerinin gözlerinin içine bakabilmek.
Huzuru bulmak belkide bir kuşun kanadında.
Bazen minik bir bebeğin gözlerinde.
Sıcacık bir sarılma bazen,
Yakalamak son durakta bile olsa hayatı; gerçek mutluluğun yanı başında olduğunu görmek.
Ya da hayat bazen….
HAYATI SEVIN
Her sabah güneş doğar, bazen bulutların arasından günaydın der, bazen tüm ışıklarını saçar. Günaydın der insanlara her sabah.Gözlerimizi her açtığımız gün yeni umuttur. Yeni başlangıçlar. Temize çekilecek fikirler kafamızda, yeni günü kucaklarız sevdiklerimizle.
Mutlu uyanmak, mutlu bir ömrün anahtarıdır.
Günaydın diyerek gülümsemek başkalarının da gününe ışık saçar tıpkı güneş gibi.
Günü güzel geçirmek bizim elimizde, tıpkı ömrümüzü güzel geçirmek bizim elimizde olduğu gibi.
Ne kadar siyah ve karanlık geçmişse de gece sabahında mutlaka güneş doğar, tüm karanlıklara inat.
Her şey sevmekle başlar. Çok sevdiğim bir hikaye; bir adam her gün doğumunda sahilde yürüyüş yapar, sürekli yere eğilip denize bir şey fırlatılmış, bunu gören arkadaşı sormuş ne yaptığını. Deniz yıldızlarını denize atıyormuş. Etrafına bakınmış arkadaşı, çok fazla deniz yıldızı var. Sen hepsini denize kavuşturamazsın ki demiş. Olsun demiş adam eline bir deniz yıldızı almış ve denize fırlatmış. Bak bunun için bir farklılık yarattım. Onun hayatını değiştirdim.
İlk domino taşı gibi, siz başlatın ve o etkiyi görün. Hoşgörü ve sevgi ile değiştirilmeyecek düşünce, değiştirilmeyecek hayat yoktur.
Hadi sen de başla, bir deniz yıldızı al ve kavuştur denize onun hayatı değişsin 🙂
😉
GÜNAYDIN, İLK DENİZ YILDIZI BENDEN
Daha Fazla