An’da Kalmak Ve Toltek Bilgeliği
Hepimizin hayatında çok şey yaşanıyor. İş hayatı, özel hayat, aile, çocuklar, iş, işsizlik, maddi kaygılar, gelecek beklentileri, geçmiş hayal kırıklıkları. Buraya o kadar çok şey yazılır ki, şimdi sessizce buraya bir nokta koyuyorum ve sizi eski kadim bir öğreti sahibi olan Toltek’ler ile tanıştırmak istiyorum.
Toltek Nedir?
Bilgi insanı anlamına gelen Toltek’ler günümüze ışık tutan bilgelikleri ile bize kadim öğretiler bırakmışlardır. Esrarengiz bir biçimde tarihten kayboldukları ileri sürülen Toltek Uygarlığı Amerika uygarlıklarından birini oluşturan halk olup Meksika’daki Aztek öncesi üç kültürden (Mayalar, Toltekler, Olmekler) biri olarak kabul edilirler.
Meksika topraklarında ilk insan topluluklarına ait izler yaklaşık 20.000 yıl öncesine dayanır. Bıraktıkları eserlerin toprak üstüne çıkarılan kısmı gelişmiş bir medeniyetin izlerini taşır ve özellikle yine karşımıza piramitlerle çıkan birtakım gizemler içerir.
Toltek Bilgeliği Nedir?
Toltek bilgeliği yalnızca efsanelerde ve hikayelerde var olan bir gelenek değil, bugün hala bir kısım Meksikalı Kızılderilileri tarafından uygulanan canlı bir öğretidir. Toltek bir din değil bir felsefe değil, bir ideoloji değil bir yaşam sanatı uygulayıcısıdır.
An’da Kalmak
Geçmişten gelen bu kadim öğretide size bahsedeceğim 4 anlaşma ile nasıl an’da kalacağımızı anlatacağım. Öncelikle hepimiz bir anlam ararız. Yaşam amacımızı bilmek isteriz. Ancak öylesine bir rüyanın içindeyizdir ki, etrafımızda olup biten olayların akışına kendimizi kaptırıp kendi bireysel rüyalarımızı göremeyiz. Sonrasında içimizde hep bir boşluk hissi ile anlam arayışımız artar. Mutluluktur aslında istediğimiz şey. Çok basit olduğunu bilsek de bir türlü tam olarak mutlu olamayız.
Mutlu Olduğumuzu Nasıl Anlarız?
İşte kilit nokta burada kendini gösteriyor. Nasıl bir mutluluk bizi tamamlar ve içimizdeki boşluğu kapatır. Şimdi size kendimizle yaptığımız anlaşmaları anlattığımda sizler de anlayacaksınız ki aslında mutluluk yanı başımızda, biz başkalarının rüyalarını izlerken o da bizi izliyor.
Söz Büyüdür
Evet söz büyüdür. Çünkü söylediğimiz her kelimenin bir anlamı vardır. Kaybolmuyor. Bilimsel araştırmalar da gösteriyor ki evrende bir yerlerde asılı kalıyor. Söylediğimiz her kelimenin bir anlamı, ağırlığı, karşılığı var. Konuştuğumuz kişileri etkiliyoruz. Nasıl etkiliyoruz? hiç düşündünüz mü? Sözlerimizi seçerken, ağzımızdan çıkarken oluşturduğu şekilleri düşünün. Çirkin’ deyim mesela, dudaklarımız, yüzümüz nasıl bir ifadeye bürünüyor, karşıya nasıl bir enerji bırakıyoruz.
Bir de ‘Güzel‘ deyin. Şimdi dudaklarımız, yüzümüz nasıl oldu? Kalbimiz nasıl ferahladı. Burada amaç ağzımızdan çıkan her sözcüğün önce kendi kalbimize dokunması. Tıpkı bir büyü gibi, güzel bir müzik gibi. Ruhumuzu okşaması, önce bizi sarması. Kendimizle, ‘Sözcüklerimi önce kalbimden geçirip söyleyeceğim’ diye bir anlaşma yapmış olursak nasıl olur sizce?
Kalbimizin kabul ettiği kelimeleri karşıya söylesek, kalpten kalbe iletişim kurmuş olur muyuz? O halde ilk anlaşmamızı kendimizle yapmaya var mısınız? Tüm eski anlaşmaları bozup, bundan böyle ağzımdan çıkan her sözcüğü önce kalbim duyacak demeye.
Hiçbir Şeyi Kişisel Algılamayın
Bu anlaşma da aslında yukarıdaki anlaşmanın devamıdır. Ne dedik, sözlerimiz büyüdür. Kelimeleri büyülü bir şekilde kullanacağız. Peki, bize kötü bir şey söylendiğinde ne yapacağız? Bir olay ya da kişi hakkındaki düşüncelerimiz ne kadar yoğun olursa o kadar gerçeklikten uzaklaşır ve kendi kendimizi hasta ederiz. Bu ne demektir? Bizlere söylenen sözlerin bizdeki anlamları ile inciniriz ya da seviniriz. Oysaki bize söylenen sözler, söyleyenlerin anlamlarıdır. Kendilerinde olanları söylerler.
Dolayısıyla biz söylenenleri kişisel algılar isek burada işte bizim kendi kaygılarımız oluşur. Güzel söylenen sözler için de geçerlidir. Neden böyle diyorum biliyor musunuz önemli olan bizim kendimizi ne kadar tanıdığımızdır. Birisi bize güzel dediğinde mutlu oluyor, çirkin dediğinde üzülüyorsak bunun nedeni ne olabilir? Ben söyleyeyim asıl olan nokta bizim kendimizi nasıl gördüğümüzdür.
Biz inanıyor muyuz güzel ya da çirkin olduğumuza. Eğer güzel olduğumuza inanıyorsak bize güzel dediklerinde teşekkür ederiz. Çirkin dediklerinde de bu onların düşünceleridir. Her insan kendi özelinde muhteşem bir varlıktır. Muhteşem bir dünyada, sonsuz kaynaklarla yaşıyoruz. Her şey bizim için tasarlanmış. Biz bu evreni birçok varlık ile paylaşıyoruz. Sözlerimiz eğer bu evrende bir yerlerde asılı kalıyor ise, öncelikle ilk temas ettiği nokta kalbimizi tüm olumsuzluklardan uzak tutalım. Her insanı kendi özelinde değerlendirelim. Ne dersiniz?
Varsayımda Bulunmayın
Varsayımda bulunurken bir anlamda da düşünüyoruz. Yani içimizde bizimle konuşan başka bir biz varız. Böyle kendi içimizde varsayımlarımızla konuşurken aslında olduğumuz değil de olmasını istediğimiz ya da istemediğimiz şeyleri düşünüyoruz. Bu da bizi mutsuzluğa sürükleyen en önemli şey. Neden mi? Çünkü düşünce aslında bilginin sesidir. Olmuş ya da olacakların hakkında varsayımda bulunduğumuzda bilgi ile konuşmayız.
Kaygı ile düşünürüz. Bu da bizi An’dan uzaklaştırır. Geçmiş ile gelecek arasında kaybolur ve bugünü kaçırırız. Yaşamdan uzaklaşır, tüm enerjimizi tüketiriz. Buradaki asıl önemli nokta varsayımda bulunmadan direkt konuşmak, sormaktır. Eğer bunu yapamazsak sürekli kendi kendimize tespit ettiğimiz varsayımlarla bir süre sonra kendimize acımaya başlar ya da karşımızdaki insanlara kızar ve kendi cehennemimizi yaratarak içinde yanarız.
Yapabildiğinizin En İyisini Yapın
Bu anlaşma yukarıda yazmış olduğum üç anlaşmanın bir anlamda kalıcı alışkanlığa dönüşmedir. Siz bugüne kadar tüm anlaşmalarınızı bozup yerine kalıcı yeni anlaşmalar yaptığınızda zaten aksiyon almış oluyorsunuz. Bu hemen olmayacak, zorlanacaksınız. Tıpkı bebekler gibi, yürümeniz zaman alacak ama yılmadan tekrar ederek yapabildiğinizin en iyisini yapmaya devam edeceksiniz.
En iyisi zaman zaman değişecektir. Çünkü bizler duyguları olan varlıklarız, zaman zaman hastalanırız, zaman zaman yoruluruz, bazen enerjik oluruz, bazen kızgın oluruz. Bu zamanla kendini gösterecek bir yolculuktur.
Başlamak Bitirmenin Yarısıdır
Daha ne kadar geçmişte şöyle oldu öyle oldu da bu böyle oldu diyeceksiniz? Ya da ya şöyle olursa ben yapamazsam diye kaygılanacaksınız? Kendini, çevresini, olayları, her şeyi kabul edip yapabildiğinin en iyisini yapmaya çalışan insanlar yaşamı dolu dolu ve yoğun yaşamaya başlarlar. İşte o zaman başkalarının değil de kendi rüyalarını görmeye, bireysel cennetlerini yaratmaya başlarlar.
Geçmişi bırakıp, gelecekten kaygılanmazlar. Bugün de ‘An’ da kalırlar. O zaman ne olur biliyor musunuz? Mutluluk onları izlemekten vazgeçer. Ben Don Miguel Ruiz’in “Dört Anlaşma” kitabını büyük bir keyifle okudum. Daha derin bilgi almak isteyen herkese öneriyorum. Kendi cennetinizde tüm eski anlaşmalarınızı bozmuş ve özgürleşmiş benliğinizle rüyalarınızın gerçekleşmesi dileğiyle.
Yazının Orjinali İçin : www.iienstitu.com
Daha Fazla